“Homo homini lupus est”
Titus Macchius Plautus
“İnsan insanın kurdudur” diyişiyle klasik bir giriş yapmak istiyorum. Her ne kadar aklımıza Hobbes’un insan davranışlarını açıklamaya çalıştığı bir ifade olarak gelse de 2300 yıllık bir geçmişi olan sözden bahsediyoruz. Peki neden bu sözden yola çıktık? Rekabet kelimesi yüzünden. Rekabet etmemizin altında yatan nedenlerden birisi de bu olabilir mi? Gerçekten yaratılış gereği birbirimizin kurdu olduğumuzdan mütevellit mi bu rekabet güdüsü? Rekabet üzerine kendi düşüncelerim.
Nişanyan Sözlük üzerinden bir göz attığımızda Lehçe-i Osmani’de “Rakiplikten dolayı ortaya çıkan durum” olarak verilirken Arapça kökeninde ise “denetleme, kontrol etme” manasına geldiğini görüyoruz. Aslında rekabetin olmazsa olmaz bir durumu olarak rakip edilne kişiyi denetim, kontrol etme mekanizması olarak düşündüğümüzde Arapça anlamından çok da uzaklaşmadığımızı görüyoruz. Hatta ve hatta Rekabet Kurumunun yaptığını da göz önüne aldığımızda rakipleri ve piyasayı denetleme, gözetleme ve kontrol etme işlevlerinden birebir örtüştüğünü söyleyebiliriz. Fakat bizim yazımızda manipülasyona daha fazla devam etmeden sadece rakiplik kısmına bakmayı planlıyorum.
Başladığımız yere geri dönelim. Günümüzde birbirimizin kurtluğunu mikro ölçekte yapabiliriz ama ben biraz daha makro ölçekte yaklaşmak istiyorum. Yaklaşık üç haftadır bir holdingte stajımı yapıyorum. İsmini stajım sonlandıktan sonra veririm. Herhangi bir olumlama ve olumsuzlama yapmayacağım ama yine de anonim kalsa daha iyi olur. Peki neden bundan bahsettim? İki gündür de depolarında inanılmaz bir akışa şahit oldum ki kendileri bu günlere az yoğun günler olarak bakıyorlar. Distribütörü oldukları markaların akışının döndüğü yerlerden sadece birisi. Peki rekabete nasıl bağlayacağım?
Öncelikle günümüzde e-ticaretin geldiği nokta dehşet verici. İnsanlar sürekli alıyorlar, sürekli alıyorlar. Her gün yeni bir site açılıyor, yeni bir pazaryeri karşımıza çıkıyor. Burada tabii ki rekabet open-market olarak karşımıza çıkıyor ve şirketler sürekli kendilerine yeni birer müşteri katabilmek için tavizler vermek zorunda kalıyorlar. Örn. koşulsuz şartsız iade, 15 günlük iade dönemi, sürekli indirimler vs. Peki bu ne zamana kadar devam edecek? Şirketler ve insanlar birbirlerini sömürmeye ne kadar devam edecekler? Sömürme derken; daha fazla müşteri kazanmak için sürekli taviz veriyoruz, şirket olarak da insan olarak da. Bu piyasa da küçük şirketlerin tutunmasına kesinlikle izin vermiyor. Yüksek sipariş sayıları ve düşük kâr marjları ile çalışan büyük firmaların ise keyfine diyecek yok diye düşünmüyor değilim.
Not: Sırf bu iade kolaylığından mütevellit iade oranları 1/3’e yaklaşan firmalar var. İadelerde dolandırıcılık yapmaya çalışan üst zekalı insanlar var. Aldıkları orijinal ürünleri fason ile değiştirip göndermeye çalışıyorlar veya kullanıp bir şekilde kakalamaya çalışıyorlar. Ne desem bilemedim.
Aman Allahım! Kaybettim yazıyı. Nasıl toparlayacağımı bilemiyorum. Yukarıda open-market demiştim. Bari oradan bir devam ettirmeye çalışayım. EC101 dersine gidiyor hemen aklım. Canım Gökhan Özertan Hocam. Kendisinden Zoom’dan olsa bile ders dinlemek çok keyifliydi. Derslerinden bir tanesinde ise “Pareto Efficiency” dediğimiz olaydan bahsetti. Bunun benim bildiğim iki durumu var. İkisinden de bahsetmeye çalışacağım:
- Bir işe başladığınızda düşük bir performansla işin büyük bir kısmını tamamlayabilirsiniz. Fakat ilerleyen süreçte işin tamamını bitirmek için daha fazla enerji tüketeceksiniz ve küçük bir kısmı tamamlamış olacaksınız. Misal: Bir ekmeğin %70’ini yemek için 20 birim enerji harcadığınızı varsayalım. Geri kalan %30’luk ekmeği bitirmek için de 80 birim harcıyorsunuz.
- Bir diğer durum ise bir kişi kaybetmeden başka birisinin kazanamayacağı. Yani rekabet aslında. Birisi kazanıyorsa elbet birisi kaybediyor mantığından bahsetmişti hocamız.
Not: Yukarıda nedense aklıma ekmek konusu geldi.”Ne alaka kardeşim ekmek örneği(!)?” diyor olabilirsiniz. Açıkçası ben de kendi içimden bu soruyu geçirdim. Herhalde bilinçaltımızın getirmiş olduğu bir durum. Freudyen yaklaşımlarına çok hakim değilim ama bunu 14 Temmuz 1789 Fransız Devrimi’nin başlangıcına bağlayacağım. Dün senei devriyesi olan yıllar önce dünyayı değiştiren bu olayın klasik sözü olan “Qu’ils mangent de la brioche” geliyor akıllara. Benim aklımda Türkçe çevirisi olarak “Ekmek yoksa pasta yesinler” yer edinmiş. Buradaki “Pasta” kelimesi ise makarna olarak yer edinmiş. Fakat Britannica’dan kontrol ettiğimizde yanlış bir bilgiye sahip olduğumu gördüm. Pasta da değil makarna da. Ekmeğin biraz daha lüks versiyonu olan başka bir ekmekmiş aslında söylediği. Ah Antoinette! Ölüme götürülürken bile başını dik tutan asil bir insan. (Sempatim de yok, anti-sempatim de. Daha doğrusu ikisinden birisini tercih edebilmek için yeterli bilgim yok.) Vedat Ozan da Antoinette’den bahsederken modaya yön verdiğinden ve kokuları çok sevmesinden mütevellit isyanda da kokularından yola çıkılarak bulunduğunu anlatır.
Nerede kalmıştık? Rekabet. Kültürümüzde de rekabetin çok istenmeyen bir durum olduğunu düşünüyorum. Burada tekelleşme mi yoksa insanların refahını üst düzey tutmak mı amaç tam kestiremedim. Ahi locaları ile rekabet düzenlenmiş olduğunu tarihin bir kısmında hepimiz biliriz. Acaba geride kalmamıza sebep olanlardan bir tanesi de bu localar mı idi? Buna kafa yoracak değilim bu yazımda. Ama İslam dinine baktığımızda rekabet teşvik edilen bir olgu sanırım. Yani en azından hayır için yarışmada.
“Hayır işlerinde yarışın!”
Bakara sûresi (2), 148
Burada da aklıma farklı bir durum geliyor. Dernek ve vakıflar. Açıkçası yaptıklarını aklım almıyor. On yıllardır ülkemizde hayır(!) için yarışmada bir artış var. Herkes reklam veriyor. Kurbanınızı bize bağışlayın. Bizlere verin. Posterler asılıyor, radyo ve TV reklamları veriliyor. İnanılmaz. Sanki başka bir derneğin kurbanını almak için, onun önüne geçebilmek için neler neler yapılıyor. Sonra da bunlar şova dönüştürülüp adeta önümüze sunuluyor. Afrika ve benzeri yerlerde yapılan yardım(!) organizasyonları hakkında detaylı fikirlerimi yazmak isterdim fakat bunu başka bir yazıya saklıyorum. Özellikle derneklerin pahalı muhitlerde, pahalı konutlarda konumlandırılmasına inanamıyorum. Kendiniz için bir refah mı arıyorsunuz? Bir bakınız. Küçük Çamlıca’da her yer vakıf, her yer dernek.
Hasılı efendim. Bugün de rekabetten girdik. Kurban bayramından çıktık. Bu vesileyle ben de sizlerin kurban bayramını kutlar, ülkemiz için müreffeh bir dönemin başlangıcına vesile olmasını temenni ederim.
Sevgiler.