Başlarken sizlerin geçmiş Kurban bayramınızı kutlar ve yazının genelde bu olay örgüsü içerisinde şekilleneceğinden bahsetmek isterim. Başlık olarak vermiş olduğum “Kurban” kelimesininin etimolojik kökenine inip kendi düşüncelerimi aktaracağım bir yazı çıkartmayı ümit ediyorum. Kurban üzerine. Kurban ve geçmişi
İlk başta başlık olarak “Adak” kelimesini seçmiştim. Aklımca ikisinin muadil olduğu düşüncesi vardı içimde. Fakat ikisinin de farklı olduğuna kanaat getirmekle birlikte farkını ve neden zihnimde benzeştiğini açıklayayım. Kültürel olarak “adak adamakla”, “kurbanlık” kesmeyi birbiriyle benzeştiriyoruz veya sürekli “adaklık kurban” ifadesi kültürel olarak zihnimize yer etmiş durumda. Her şey adak olarak adanabilirken (örn: insanlara su ikram etmek), her kurban bir adak olarak gösterilemiyor. Her adak bir kurban değilken, her kurban da bir adak olmuyor.
Şimdi gelgelim “Kurban” kavramına. Geçen yazımız “Rekabet Üzerine“de yaptığımız gibi burada da “kurban” kelimesi için Nişanyan Sözlük ilk durak noktamız. “Kurb” kelimesinden türeyen bu kelimemiz Aramice ve Arapça’da karşımıza çıkıyor. “Tanrıya sunulan adak” aslında hepimizin aşina olduğu bir anlamı iken “akraba” kelimesinin yani “yakın, yakınlaşma” anlamına gelen bir mânâda sunulması ise açıkçası dikkatimi çekti.
Sanıyorum ki hemen hemen tüm dinlerde kendine bir şekilde yer edinen bu “kurban etme” fiili aslında Tanrıya yakınlaşmak için yapılan bir eylem. Çok farklı türevleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta ve hatta semavi dinlerin ve pagan dinlerinin kesişim bile diyebiliriz bu fiile. Hinduların kutsal olarak gördüğü büykbaş hayvanların bir kısmı İslam dininde kurban olarak adanabilirken aynı zamanda bizatihi insanların dahi kurban olarak adandığına rastlayabiliyoruz.
Aynı din içerisinde kurban kavramının çeşitlendiğini de görmekteyiz. Mesela İslam dininde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar arasında farklılıklar olabilirken Yahudilikte ise bu durum adeta evrimleşmiştir. Bebekleri Tanrı’ya kurban eden Yahudiler, Hz. İbrahim ile hayvanları kurban etmeye başlamışlardır. Eğer insanların kurbiyeti ile alakalı daha detaylı bir yazı okumak istiyorsanız bu bağlantıya tıklayın derim. Ben de bir bakacağım, ne imiş ne değilmiş.
Kurban etme fiilinin sade bir olay olmadığı anlaşılmaktadır. Bu olay aynı zamanda bir ritüel, tören ile de adeta festivale dönüştürülmektedir. Aztek kabilelerinde insanların kurban edildiği, hatta İspanyollar ile olan mücadelelerde İspanyolların da kurban edildiği sömürge güncelerinde yer almaktadır. Bu tören esnasında kurban piramitin en üstüne çıkartılır ve kurbanın kalbi, kurban hayatta iken sökülürmüş. (Tabii söküldüğü esnada canlı kalabiliyor mu bilemiyorum(!)) Sonrasında ceset yakılır, piramitten aşağı atılır vs. Daha detaylı olarak tasvir istiyorsanız Vedat Ozan Beyefendi’nin Parfümler kitabına bakabilirsiniz. Ben ise aşağıya bir görsel bırakıyorum.
Yüksek yerler demişken aklıma direkt olarak Midsommar filmi gelmiş bulunmakta. Açıkçası çok rahatsız edici bir film olmamasına rağmen ses efektleri ve müzikler ile rahatsızlık seviyesinin arttığını düşünüyorum. Aynı durum The Shining için de geçerli. Neyse ben eleştirmen değilim, haddim değil. Kendi rotamda devam edeyim.
Spoiler Aç Midsommar filminde Ättestupa ritüelini görmekteyiz. Kısacası ne demek bu: Eğer bir kişi yaşlanır da kendisi için ihtiyaçlarını kendisi karşılayamaz duruma gelirse intihar etmesi durumu. Açıkçası ben bunu kendisinden sonra gelecek yeni nesillere yer açma amacıyla yaptıklarını düşünüyorum. Bu da ilgili aktivitenin Midsommar sahnesi. Spoiler Kapat
Tabii Midsommar filminin tek ritüeli bu sahne değil. Baştan sona kadar olan süreçte çok farklı pagan inançları karşımıza çıkmakta. Sırf bu filmler yüzünden İskandinavya’da korka korka seyahat edebilmiştim.
Bu kendisinden sonraki kişilere yer açmaya değinmişken başka bir seriden de bahsetmek isterim. Aslında distopik bir şekilde ele alınan bu durum Love, Death & Robots 2. cilt 3. bölümde işlenmekte. Burada karşımıza insanın hedonist bir tavırla kendisinden başka kimseyi düşünemeyeceği bir uygarlık kurması ile ölümsüzlüğe ulaşmasından mütevellit nüfusu kontrol almaya çalışması yatıyor. Eğer bir kişi doğacaksa bir kişi ölmeli. Bundan dolayı insanların üremesi yasak ve bunu kontrol eden bir ekip(!) mevcut.
Aman efendim. Yine içinde kaybolduğumuz bir yazı oldu. Kurbandan girdik filmlerden dizilerden çıktık. İllaki aklımda planladığım fakat burada aktaramadığım fikirler, düşünceler olmuştur. Bunun için Zeynep Oktay Hocamız sürekli aklınıza gelenleri yazın, plan program oluşturun derdi. Onu da buradan sevgi ve saygıyla anmış olayım tekrardan. Dersinden beni AA ile geçirmesi de ayrı bir mutluluk kaynağı tabii benim için.
Kendinize iyi bakın tekrardan ahali. Geçmiş Kurban Bayramınız da kutlu olsun diyorum ve bu yazıyı da internet aleminde birileri bulur da okur edasıyla yayınlıyorum.
Sağlıcakla.
Yazı sonrası not: Kurban törenleri Türklerde de şaman inancı döneminde dahi kendine yer bulmuş. Hatta İslam öncesi Türk edebiyatının oluştuğu, ortaya çıktığı sığır, şölen vs. törenleri olarak kalmış aklımda YKS 2020’den:/.
Yazı sonrası not 2: İnanca göre Habil ile Kabil arasındaki rekabet ve ilk cinayet kurban adama ve süregelen durumlar sonrasında oluşmuştur. Kurban aslında insan var olduğundan beri süren bir eylemdir.