İlk olarak 2016’da gittiğim İtalya gittiğim ilk Avrupa ülkesiydi. Yaklaşık 7 sene sonra yeniden gittiğim İtalya’da yine aynı şehre, Bologna’ya gittim. Sokaklarında kaybolduğum, bol bol yürüdüğüm ve kalabalıkların sesini yalnız dinlediğim bu gezimde Venedik’e de gitme fırsatı buldum. Birkaç fotoğraf paylaşımıyla da bu yazımı paylaşıp kapatacağım.
Bologna Namıdiğer Bolonya
Kızıl Şehir olarak da bilinen Bolonya, geçmişte ara bir kervansaray şehir olarak kullanılsa da günümüzde kendisini “birey” olarak var etmeye çalışan şehirlerden. Venedik’ten Floransa’ya giden yolun tam üzerinde, Roma’dan Milan’a giden yolun tam üzerinde bulunmasından dolayı ara şehir olarak işlev göstermiş. Şehrin içine, şehir merkezine baktığımız zaman da pek bir gelişmişlik göremiyoruz fakat tarihi yapının korunduğunu söyleyebilirim.
Şehirdeki antikacılardan bir tanesine girdiğim zaman kendimi 1300’lü yılların mahzenlerinde buldum fakat nedense fotoğraf çekmek aklıma gelmedi. Olsa paylaşmak isterdim. Buna ek olarak şehirde gerçekten iyi bir antikacı mevcut değil. (Mobilyacı olarak antikacı mevcut). Bunun yanı sıra kahve kültürü gerçekten Howard Schultz’un İtalya hakkında bahsettiği kadar gelişmiş. Her yer kafe ve bar… İstanbul dahil hiçbir şehirde akşamları insan kalabalıklarından bu kadar yoğun bir uğultu duyduğumu hatırlamıyorum. Şehrin bir diğer problemi, bence ki, tabela kültürünün olmaması. Evet, tarihi yapıyı korumak adına dışarı herhangi bir çirkinleştirmeye izin verilmiyor fakat varakların altında yürüdüğünüz şehirde zaten GPS bile zar zor çekerken varlığından hiçbir şekilde haberdar olamadığınız yerleri bulmaya çalışmak da pek zorlayıcı.
Şehirde gezebileceğiniz zaten pek bir yer yok. Her gezi rehberinde bulabilirsiniz gidebileceğiniz yerleri. Ben 2-3 fotoğraf ekleyeyim aşağıdaki albüme. Bunun yanı sıra gittiğiniz zaman makarna denemeyi unutmayın. Tortellini, tortelloni (ikisi çok farklı) ve Bolognese deneyebilirsiniz.
3. fotoğrafta Palazzo dell’Archiginnasio’yu görüyorsunuz. Bu kadar fazla “Coat of Arms” olmasına rağmen antikacılarda 1 adet bile herhangi birisinin rozetini bulamamış olmam üzücü bir durum. Bu kadar fazla olmasının sebebi ise derebeylik rejiminden kaynaklı. Bolonya-Venedik, Bolonya-Fransa yolunda bol bol kale görmeniz mümkün.
Aşıklar Şehri Venedik
Benim yalnız başıma gittiğim Venedik, aşıklar şehrinden ziyade kocaman bir Assassin’s Creed haritası gibiydi. Öğlen saat 2 gibi vardığım Venedik’te 7 saat kesintisiz tempolu yürüdüm. Dönüş yoluna kadar GPS kullanmadan sadece adacıklar arası geçişler yapmaya çalıştım. Arada yolların nehre çıktığı yerlerde soluklandım, kiliselere ve müzelere girdim. Zar zor geçilen sokaklarda yürüdüm. Vaktimin hemen hemen her anını sokaklarda kaybolarak geçirdim. Zevk aldım mı? Bir kez daha gitsem bin kez daha yürürüm.
Venedik’e herkesin mutlaka bir kez gitmesi gerekiyor. Hayatımda “Must-see” şeyleri yapmaktan çok haz alıyorum. Bunlardan bir tanesi Venedik olmasa da olması gerekiyormuş. Bunun farkında olmadan tamamlamış oldum. Sokaklarını haritalamaya çalışmak, Ezio sanarak kendini koşuşturmak inanılmaz zevkli. Özellikle adacıkların bir kısmında hiç insan yok. Çok turistik yerlerden ayrı yerlerde yürüyüşler hem tedirgin edici, hem de adrenalin yükseltici. Akşam vakti hele hiç ışığın ve insanın olmadığı vakitte keyif bin kat daha artıyor. Yine birçok gezi rehberinde gidilebilecek onlarca yer bulunuyordur. Ben en beğendiğimi söyleyeyim: Hiçbir yere gitmeden sokakların arasında farklı yerleri sürekli gözlemlemek. Ama illaki bir yere gitmek istiyorsanız San Marco Tower’a çıkabilirsiniz. 10 Euro’luk bir giriş ücreti var. Yanlışlıkla günbatımı saatine denk geldiğim için çok şanslıyım sanırım. Baya bir vakit geçirdim. Tepeden 360 derecelik bir Venedik manzarası görüyorsunuz. Ben sizinle bir kısmını paylaşayım:
Bunun yanı sıra köprülerde fotoğraf çekinebilirsiniz. Ben geçerken bir Türk çift çocuklarıyla fotoğraf çekinmeye çalışıyorlardı. Hemen rastgele “Fotoğrafınızı çekeyim” dedim. Biraz şaşırsalar da mutlulukla verdiler telefonlarını ve fotoğraflarını çektim. Umarım beğenmişlerdir. Porte Di Rialto fena değil, Suso Dondurmacısı ünlü, birkaç kilise zaten direkt Google Maps’te var vs. vs. Ben gezi rehberi değilim malesef, sadece tecrübe paylaşımı odaklı bir sayfa.
Sayın çift; dünya küçük, bu yazıya denk gelirseniz lütfen iletişime geçebilir misiniz?
Derebeylikler ve At Sürmek Üzerine
Daha önce bahsetmiştim. Fazlaca derebeylik varmış zamanında diye. Bir ülkeye gitmişken müsait bir vaktim varsa çiftliklere bakıyorum. Bu sefer de Bolonya yakınlarında bir çiftliğe denk geldim. Çiftlik dediğime bakmayın, bir çiftin 5 atının olduğu bir ahır aslında. Ama çok da nezih ve inanılmaz güzel bir rotaya sahip. Trenle vs. ulaşımı da rahat gitmek isteyenler için. Otoban kenarı olduğu için ben arabayı tercih etmiştim.
Fotoğrafları ve videoyu ekliyorum. Bir de fotoğraflarda göreceğiniz üzere kaleler, eskiden kalma derebeyliklerin sarayları, kaleleri ve şatoları. Kim bilir ne politikalar dönmüştür oralarda. Şimdi ise çoğu otel.
Floransa ve Pisa’ya ise ilk geldiğim 2016 yılında gitmiştim. O zamandan fotoğrafları bulmak biraz zor ama denk geldiğimi atmak istedim Floransa’dan. Tamamen turistik olduğu için pek deneyim vaat etmese de mimair gözlem için Floransa mutlaka gidilmesi gerekilen bir rota. Tren ağlarıyla birbirine bağlandığı için şehirler, hızlıca geçiş yapabilirsiniz. Daha ucuz bir yöntem arıyorsanız ise doğru adres Flixbus.
İtalya’da Araba Kuralları Üzerine
İtalya’da araba kullanmak biraz meşakkatli. Bunlardan 1.si tabii ki park sorunu. Saatler boyunca park yeri arayabiliyorsunuz, (1.5 saat aradım) ya da public otoparklardan birisine park edip gidebiliyorsunuz. O da çok pahalı maalesef. Yollarda da Amerika’daki gibi bilet alma yerleri var.
Bunun yanı sıra tüm yollar otobanlara bağlanıyor ama yollar iki şeritli. Dar ve şehirlerarası yol olunca insan bu kadar dar bir yerde giderken tedirgin olmuyor değil. Gidip gelirken de sürekli HGS gibi ödeme yapıyorsunuz otobana çıkar çıkmaz. Şehir içi ışıklar fazla uzun yanıyor yayalar için. Bu yüzden şehir içinde olabildiğince sakin gitmeniz gerekiyor. Şehir dışında ise yine pek bir hız yapamazsınız. Çünkü İtalya, Avrupa’nın en çok radar bulunan ülkesi. Evet, araba ile şehirlerarası yolculuk yapmak büyük bir konfor fakat 1.81 olan benzin ve otopark ücretleriyle trenden çok daha pahalıya geliyor yolculuklarınız.
Aklıma gelenler ekseriyetle bunlar. Gidilmesi gerekilen ülkelerden bir tanesi İtalya. Klasik Avrupa şehirlerinden, mimarisinden uzak bir yapıya sahip şehirleri, sıcakkanlı insanlarıyla birlikte güzel bir turistik deneyim vaat ediyor. Güzel planlandığı takdirde en güzel şehir ve tarih turizmlerinden birisini sunacağı kesin. Eğer yenilikçi bir turistik gezi arıyorsanız adres belli: Dubai.
İtalya’ya 2. gidişim oldu Dubai gibi aynı. Bakalım bundan sonra herhangi bir rotada karşıma çıkacak mı? Veya bundan sonra rotada hangi ülke, hangi şehir çıkacak? Belki de çıkmayacak. Bunların hepsi kaderin bir cilvesi.
Sağlıcakla