Bir önceki yazım olan “Paper”ın sonuçları dün açıklandı. 85/100 olarak gelen ilk ödev notumun değerli hocamın cömertliği olduğunu düşünüyorum. Peki daha hiç yüzyüze bile göremediği bir öğrenciye neden böyle bir cömertlik yapsın ki?
Sahi ya! Neden birbirimizi hiç göremedik? Tabii ki pandemi üzerinden. Hem lise hayatının sonunu hem de üniversite hayatının başında pandemi sürecinde okuyan, okuyamayan, neye uğradığını hala anlayamayan bir öğrencimsi olarak benim de fikirlerim var. Ve bunları paylaşmak isterim.
Bu bir eleştiri yazısı değildir. Kritik yazısı da değildir(Aynı anlamlara geliyorlar zaten). Yakınma yazısı değildir. Kimseye dikte etme amacım yok. Burası benim kişisel alanım ve bunu kullanmanın özgürlüğünü yaşamak istiyorum. Hastalık bize gelir gelmez çuvallayan bir eğitim sisteminden söz ediyoruz. Bu bize has bir durum değil zaten. Hemen hemen tüm ülkeler ilk online geçişlerinde bu sürünmeyi yaşadılar. Haliyle biz de yaşadık. Ama bizimkisi biraz daha farklı.
İlk başta Zoom’u suçladık. Dedik ki paramızı sömürüyor, bilgilerimizi çalıyor. Sonra resmi makamlar gerekli merciilere yazılar gönderdi ve Zoom kullanımı bir süre askıya alındı. İki üç beceriksiz öğretmen yüzünden ortada bir kaos oluştu. Neymiş hesaplarından para çekilmiş. Veliler çocuklarına Zoom kullandırtmak istemiyor. Daha bir opsiyon hala var mı? Bence yok.
Daha sonraları dedik ki kendi sistemimizi oluşturacağız. Oluşturabildik mi? Hiç sanmıyorum. EBA sürekli kilitleniyor. Bu arada EBA’yı lise dönemimin sonuna denk gelmesi hasebiyle sınavlara ve testlere bakayım diye kullandım. Eşit ağırlıkçı olmam hasebiyle çözdüğüm testlerin(Edebiyat, Tarih, Coğrafya) kaliteli olduğunu söylemeliyim. Fakat tabii ki altyapı olarak yetersiz bir durumda.
Konuları daha evvelden bitirdiğim için online derslere katılma ihtiyacı duymadım. Dersin de online yapılabilir bir şey olduğunu kanaatinde değilim. Halihazırda YouTube üzerinden çok daha kaliteli videolar ile bu işin çözülebileceğini düşündüm ve ihtiyacım olduğu zaman kullandım. Ders videoları konusunda video yatırımı çok daha verimli olurdu. Online ders dinlemek ve anlatmak tamamen bir eziyet. Özellikle altyapısı bizim gibi kötü olan ülkelerde. İnternetimiz malesef ve malesef hala çok kötü.
Yapılabilirlik olarak uygun gördüğümüz işi de kendimiz hayata geçirdik. Koçluk dediğimiz sistem videolardan yapılamaz. Birebir ilgi gerektirir. Bunun yanısıra fiziksel olarak aynı ortamda bulunmaya gerek yok. Bu yüzden online olarak gayet verimli bir şekilde gerçekleşebileceğini düşünüyorum.
Online derslere Boğaziçi Üniversitesinde katılmaya başladım. Fakat verim alabildim mi? Hayır. Ama hocalar da derslerini vermek zorundalar. Ortada çok garip bir durum var. Öğrenciler gerçekten artık bıktılar. Mesela sınav dönemindeki öğrencilerin evlerde durması çok tehlikeli. Mental olarak çok yıpratıyor bu durum. Üniversiteye gelince sınavlar zaten online. Tüm kulüp aktiviteleri online. Burada farklı bir konuya atlamak istiyorum.
Online olmanın verdiği her an her yerde olabilme yetisi insanları overzoom yaptı. Aynı zamanda her yerde etkinlikler türedi. Tabii etkinlik denilebilirse. Herkes bir yerlere katılıyor, online düzenlenmiş sertifikalar vs. Acaba ne kadar makul? Ne kadar geçerli? Herkes site açtı, oldu herkes co-founder. Yinr boşalttık bir kavramın içini. Doldurduk etrafı girişimci. Burada düzenli cümle kurmayı aldım askıya. Ama herkes zannediyor kendisini mükemmel bir insan. Keşke öyle olsa.
Bu durumlar Linkedin’in işine yaradı en çok. Herkes açıyor hesap, yolluyor connection. Bakıyorsun, oluyor bir insanın 655 connection’ı yaklaşık 3 ayda. Hayret ediyor insan gerçekten. Pat pat pat. Herkes herkesle iletişimde. Ne kadar samimi, ne kadar gerçek….
Çok uzun oldu sanıyorum. Biraz da koptum konudan sanırım. Bir sonraki yazımda devam ederim. Gelgelim rozetin hikayesine. Yok aslında bir hikayesi. İnternetten gördüm aldım. Üniversite konusuna girdiğim için de başlığa koymaya karar verdim. Şimdilik sağlıcakla.