Menü Kapat

Tatil Üzerine

Tatil Üzerine
Tatil nedir? Tatil kavramını neden ürettik? Tatil Üzerine

Merhaba sevgili okur.(Tabiri Vedat Ozan’dan aldım.) Umarım kader bir şekilde bu yazıda bizi buluşturmuştur. Ama bu yazıdan ziyade başka yazılarda buluşmayı arzu etmek isterdim zira bu yazı hem plansız olacak hem de kendi zihnim tatili olarak burada yerini alacak. Akademik vicdan azabı misali blog vicdan azabı çektiğimden mütevellit hem kendi tatilimi yapmak hem de vicdan azabımı dindirmek gayesiyle bu yazıyı huzurunuza sunuyorum. Tatil üzerine

Adettendir. Nişanyan Sözlük’ten tatil araştırmasıyla başlayalım. Başıboş bırakma, ihmal etme anlamından bir şekilde türeyen ve günümüzde de aslında tüm hayatımızı bir anda dondurduğumuz(!) aktivite olarak karşımıza çıkıyor. Bu tatiller de birçok görüşe göre kapitalizmin bir pazarlaması olarak da önümüze sunulan bir olgu. Çünkü yıl boyunca bir şekilde maaşından biriktiren hatta üzerine de borçlanıp gidilen yerlerde bu parayı kazanırken edinilen stres atılıyor. Peki gerçekten atılıyor mu bu stres?

Kurum fark etmeksizin artık insanlar tatilde de rahatsız edilir durumda. Rahatsız edilmekten ziyade işlerinden kopamamakta. Nitekim bağımlı olduğumuz ve bir an bile yanımızdan ayıramadığımız telefonlarımız da bizlerle tatile geldiklerinden işlerimizi de yanımızda taşıyoruz. Sonra da 8-5 gibi mesaiye sahilden devam. Oluyor bu tatiller bir stres kaynağı. Hatrıma geldiği için ekleyeyim. Serdar Kuzuloğlu bir videosunda da tatile gidenlerin stres atmaktan ziyade daha da streslendiklerini belirtiyor. Tam olarak hangi videoda olduğunu hatırlamıyorum ama playlisti paylaşayım sizinle. Podcast olarak da dinlenmelik….

Vedat Ozan ile başlamıştım yine kendisinin bahsettiği de bir gerçekten devam edelim. Yanlış hatırlamıyorsam “Zehirli İlişkiler: Requiem ve Aqua Tofana” başlıklı videosunda eskiden moda olan bembeyaz ciltlerin nasıl zamanla gözden düştüğünü anlatıyordu. Eskiden insanlar tarlada çalışanlar ve sarayda oturanlar olarak sınıfa ayrılınca tarlada çalışanlar esmer oluyordu haliye güneşin altında çalışmaktan. Soylular ise evde oturduklarından beyaz kalıyorlar hatta ve hatta dışarı çıkarlarken esmerleşmemek adına eldiven kullanımı da çok yüksek. Sanayi devrimi ile insanlar kapalı alanlarda çalışmaya başlayınca da beyazlık yaygın bir hale geliyor, bu sefer de soylu(!)larımız ne yapalım da kendimizi farklılaştıralım diye düşünürlerken dahiyane bir fikir geliyor akıllarına. “O zaman biz esmerleşelim.” Tabii buharlı gemiler de icat edilmiş. O zaman yepyeni bir sektör doğuyor: Turizm

Aslında bu “Turizm” kavramını bambaşka bir yazıda ele almam lazım ama birkaç şeyden bahsedeyim istiyorum. Nasıl bir anda patladığını vs. Çok sık duyarsınız. Eskiden özellikle kıyı şeritlerindeki arsalar miras bırakılırken kız çocuklara sahil kısmı verilirmiş. Neden? Çünkü tarıma elverişli değil. Tabii bu durum turizm ile tersine dönünce biraz miras varisleri de ters köşe olmamışlar değil. Süregelen çok kavga duyarsınız.

Ayrıca bizim ülkemiz de malesef turizme adeta bağlı bir ülke. Bunun için neler yapmıyoruz neler? Adeta topraklarımızı satıyoruz. Daha çok demek isterdim ama yine Serdar Kuzuloğlu’na bağlamak istiyorum. “Malesef biz bu toprakları sahiplenmiyoruz. Rant gözüyle bakıyoruz. Göçebe kültürü hala devam ediyor.” Coğrafya hocamız da derdi. Turizm bacasız fabrika diye. Ama tabii ki yan etkileri de bir şekilde vuruyor bizleri.

Geçenlerde tatil olarak Yalova’ya gitmiştim. Güzel oldu, eğlenmeye fırsat bulduk. Tabii telefonla rahatsız edilme durumu oldu mu? Olmadı değil. Sürekli bir yerlere yetişme hissi malesef yoruyor. Keşke bir anlık üstümden de atabilsem. 1 hafta sonra da küçüklükten beri sürekli gittimiz Balıkesir’e gitme durumum da mevcut. Ama umarım bu sefer gerçekten dinlenme fırsatım olabilir. 1 hafta önce gidebilseydim daha güzelce olabilirdi de.

Hasılı efendim bir blog yazımızın daha sonuna geldik. Bu yazıları da bir şekilde seslendirmek ve video olarak karşınıza çıkartmak istiyorum. Malumunuz artık iyice odak problemlerimiz artmaya başladı ve bu yazılar sizlere çekilmez olarak geliyor. Ama hâlâ bir şekilde bu blog yazılarına benim gibi tutkansanız sizin için mükemmel bir site ekliyorum şuracığa. refined.blog ile güzel bloglara rastlayabilirsiniz. Arada bakıyorum.

Bugün tatilden emanet olan Şehr-i İstanbul’a geri döndün. Bir şeye de sahiplik addetmemek gerek. Allah’ın olana “benim” dersek emanete hıyanet etmiş oluruz. Hoş geldin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir